Koruma altına alınan çocuk sayısı rekor düzeyde ve artmaya devam ediyor; bu da sistemin çok yakında kırılma noktasında olabileceği korkularına yol açıyor. Bu neden meydana geliyor – ve neler yapılabilir?
En güncel rakamlar, bu yıl mart ayından itibaren İngiltere’de koruma sisteminde toplam 70,440 çocuk olduğunu gösteriyor.
Bu ay, ülkedeki en kıdemli aile hâkimi, 20’lerin ortalarındaki bir anne ve babanın bebeklerini geri almak için savaşmaktan vazgeçtiğini gösteren bir hüküm bildirdi. 2012’de bu çiftin altı haftalık bebeği, ağzından kan gelme endişesiyle hastaneye götürüldükten sonra çocuk sosyal hizmetler tarafından korumaya alınmıştı. Doktorlar morlukları gördüklerinde kemik kırığından şüphelendiler; sosyal hizmetler arandı. Sonrasında, çiftin çocuklarını istismar ediyor olabilecekleri olasılığı üzerine bir çocuk ve aile mahkemesi kuruldu. Anne-baba kararları temyiz etmedi.Bunun üzerine çocuk daha sonraları evlat edinildi.
Çiftin süren çocuk işkencesi ceza davasının çöküşü geçen sonbaharda kapsamlı olarak raporlandı.Hâkim, bebekte kolayca morluk oluşturabilen bir kan rahatsızlığı olduğunu gösteren tıbbi delilin ortaya çıkmasından ve savcının gösterdiği uzman tıbbi bir tanığın herhangi bir kırığın varlığından şüphe ettiğini söylemesinden sonra davayı düşürmüştü. Ceza davasının sonucundan sonra, biyolojik anne baba, aile mahkemesinin ilk istismar kararlarını temyiz etmek istedi ve buna izin verildi. Temyiz duruşmalarına kısa bir süre kalasıya, bunun özellikle çocuğun yararına olmadığına kanaat getirerek temyiz başvurularını geri çektiler. (Çocuğa herhangi bir zarar verdiklerini inkâr etmeye devam ettiler.) Yıllar boyunca yaşadıkları manevi ıstırap annenin ifadesinden anlaşılıyordu: “Bu kâbus dört buçuk yıldır devam ediyor. Buna artık katlanamıyorum” dedi anne. “Evlat edinen ailenin de acı çekiyor olduğunu biliyoruz. Gerekçelerimizin artık bir önemi yok. X’i almamızın doğru olmayacağını kabul ediyoruz.” Anne-babanın savaşmak istememesine rağmen, hâkim bu davanın devam etmesinin çocuğun ve kamunun yararına olduğunu söyledi. Yılbaşında nihai bir karar halen beklenmektedir.
Tüm bu acı veren karmaşa can sıkan bir soruya dikkat çekiyor. -Devlet aile hayatına çok sert bir biçimde müdahale edip çocukları çok kolay ve hızlı bir şekilde mi alıyor? Temel olarak, çocuk koruma sistemimiz riskten fazla mı etkilendi?
Bristol’ün ana aile mahkemesinde, yakınlarda meydana gelen oldukça kalabalık halka açık bir tartışmada, ülkenin en kıdemli çocuk sosyal hizmet profesyonellerinden ikisi üstteki soruya evet cevabını verdi. Çocuk Hizmetleri Yönetim Kurulu Birliği (ADCS)’nin başkanı Dave Hill durumu şöyle ifade etti: “Kamu korumasındaki çocukların sayısı, iddia ediyorum ki, ulusal bir rezalettir.” Çocuklar, özellikle, bir nevi posta kodu çekilişine benzeyen uygulamalarda kullanıldılar. “Birleşik Krallığın birçok yerinde ciddi zarar görmüş çocukların güvende, güçlü ve hedefe yönelik aile desteği veya erken yardım hizmeti verilerek, ailelerin ya da yerel ağların içerisinde tutulduğu yerel otoriteler bulabilirsiniz” şeklinde ekledi Çocuk ve Aile Mahkemesi Danışma ve Destek Hizmeti (Cafcass) başkanı Anthony Douglas. “Buna karşılık, aynı zamanda başka bir yerde, eşdeğer bir keşmekeş içinde acı çeken çocuklar direkt olarak koruma altına alınıyor”.
Hill’in gözlemlerine göre, yerel otoriteler arasında, çocukların ailelerinden alınma oranları her 10,000 çocukta 30 çocuk ila her 10,000 çocukta 180 çocuk arasında değişiyor. “Bu oranlar kalp rahatsızlıklarına ya da kanser tedavilerine ait olsalardı, hepimiz sistem eşitsizliğine karşı protesto yürüyüşü yapıyor olurduk” şeklinde yorumladı. “Olay şu ki, bu oranlar risk faktörleri tarafından değil, tutarsız bir uygulama tarafından yönlendiriliyor ve bu devam edemez.”
Hükümet istatistikleri, yerel otoritelerin çocuk koruma müracaatlarının rekor düzeye fırladığını gösteriyor. Ağustos rakamları toplam 1,258 koruma müracaatı olduğunu gösterdi — bu da geçen ağustosa göre %34 artış demekti. Artışın yıllık oranı da gitgide yükseliyor; 2014 Mart ayında bir önceki yıla göre %4 arttı; 2015 Mart ayında artış %5’ti ve bu yıl mart ayında da yeniden %15’lik bir artış vardı. En son rakamlar bu yıl mart ayında İngiltere’de toplam 70,440 çocuğun koruma altında olduğunu gösteriyor.
Bu rakamlar, yüksek mahkemenin aile bölümünün başkanı Sir James Munby’i hemen emsalsiz bir uyarıda bulunmaya teşvik etti. Koruma Vakaları: Eli Kulağında bir Buhran adındaki bir demeçte, Munby aile mahkeme sistemini kırılma noktasına doğru iten amansız bir artışı tanımlıyor, buna ilaveten, koruma sisteminin finansal yükümlülüğünden de bahsediyor – koruma altındaki bir çocuğun bakımının yılda 35,000£ olduğu tahmin ediliyor. Gelecek 3 yılda %10’luk ılımlı bir yıllık artış varsayan Munby, 2020’ye gelindiğinde yıllık koruma uygulamalarının 2007 seviyelerinden yaklaşık 20,000’ye ulaşarak üç katına çıkmış olacağını hesaplıyor.
Koruma sistemi, o zamanlar sadece Baby P olarak anılan 17 aylık Peter Connelly’nin, 2007’de annesinin, onun erkek arkadaşının ve bir kiracının elinde can verdiği Victoria Climbié vakasıyla zaten çok şiddetli bir darbe almıştı. Sonrasında gelen Haringey sosyal hizmet görevlilerine ve özellikle kurumun çocuk hizmetleri yöneticisi Sharon Shoesmith’e atılan iftira ve günah keçisi ilan edilmeleri, her yerdeki çocuk koruma profesyonellerini etkiledi. Shoesmith, bunun risk almaya yönelik, çok kuvvetli ve ezici seviyede korumacı bir yaklaşıma sebebiyet verdiğine inanan tek kişi değildi. The West of England Üniversitesi’nde devlet gücü ve özel haklar araştırması yapan Dr. Lauren Devine durumu şöyle yorumluyor: “Şu andaki yaklaşım, çocuğun kimin tarafından istismar edileceğinin tahmin edilebilirliğinin delillere dayanan gerçekliğinden ziyade korku tarafından yönlendiriliyor.” Devine’e göre, onbinlerce ailenin “risk karakteristiklerine” dayalı bir yıllık detaylı değerlendirmeleri, yetersiz bir şekilde gerilmiş bütçeleri, çocuklarına zarar verebilseler de bunu istemeden yapan zor durumdaki ailelere yardım etmek amacından saptırıyor. ”
Değerlendirmeleri inceleyen Devine, bu değerlendirmeleri hangi anne-babanın çocuklarını öldüreceğini ya da onlara ciddi zarar vereceğini tahmin etmekte son derece yetersiz olduğunu saptadı – değerlendirmeler sadece kaynakların kötü kullanımı meselesi değil; ayrıca bu diğer çocukların hayatını tehlikeye atabilir. Bununla birlikte, bu değerlendirmeler esasen Devine’in araştırmasının gösterdiğinden daha etkili olsalardı bile, başarısızlıklar yine de kaçınılmaz olurdu. Bu mesele düşünüldüğünde, “halk tarafından kabul gören hata payı diye bir şey yoktur. ”şeklinde belirtiyor Devine.
En kötü ihtimalle, bu hata payı bir çocuğun ölümüdür. Bu ise birçok insanın tahmin ettiğinden daha yaygındır. Ulusal İstatistik Ofisi’nin suç ve adalet verilerine göre, ülkedeki anne-babalar ve bakıcılar çocukları neredeyse haftada bir oranında öldürüyorlar. Basın “bir daha asla” talebinde bulunduğunda ve politikacılar da bu hususta söz verdiğinde, çocuk koruma profesyonellerinin işi hayli zor hale geliyor; çünkü ehliyetsizlik, ihmal veya daha kötü bir sebepten itham edilmeden kimin çocuğuna zarar vereceğine dair kesin tahminler yapmanın imkânsız olduğunu anlatmaları gerekiyor.
Shoesmith bazı annelerin çocuklarına zarar verebileceğini hatta öldürebileceğini kabul etmenin bizim için zor olabileceğini belirtiyor. “Özellikle annelerin olmak üzere, anne-babaların doğal sevgisine o kadar çok inanıyoruz ki, buna ek olarak, anneliği ve çocukluğu tertemiz görmeye koşullanmışız” diyor. “Bu birçok anne ve çocukları için geçerli değil. Fakat, bunu kabul etmek toplumsal bir tabu. İşler ters gittiğinde, tüyler ürperten gerçekle yüzleşmek yerine başka birini suçlamayı tercih ediyoruz ve bu bizi zararı önlemek olan asıl görevimizden saptırıyor. ” “Herkes çocukların acı çekmesini önlemek için seferber oluyor” diyor Devine “fakat her anne-babayı denetleseydik bile bütün çocuk istismarının kökünü kurutamayacağımızı kabul etmek daha dürüstçe olurdu.”
Şimdiki korku ortamında, başkaları tam tersini yaparken, çocuğu aileden almamayı tercih etmek cesur bir liderlik ve metanetini koruma becerisi gerektiriyor. Leeds belediye meclisindeki çocuk hizmetleri başkanlığı pozisyonundan geçen ay emekli olan Nigel Richardson’a göre, bu ayrıca aslen ailelere karşı olan tavrı değiştirmek gerektiği anlamına geliyor. Görevdeyken, Leeds’te şu anda koruma altında 2011’e göre 225 daha az çocuk olmasını, yani %15.5’lik bir azalma ve yılda 8.2 milyon poundluk bir tasarruf sağlayan dönüşüme önderlik etti. Buna karşın, İngiltere’de 2011 ve 2015 arasındaki koruma altındaki çocuk sayısında %7.5’lik artış göz önüne alınırsa, Leeds diğer yerel otoritelerin çocuk bakımına yaptıkları yıllık yatırım için, 5 yıl öncesinden yaklaşık 180 milyon pound daha fazla harcadığını tahmin ediyor. Leeds yaklaşımını kullanmamak vergi mükelleflerine yarım milyar pound daha fazlaya mal oldu.
Ufak tefek, hareketli ve sarı saçları sıkıca arkadan toplanmış Vicky, Leeds belediye binasındaki sade toplantı salonunda oturmuş, henüz bebek olan oğlu Harry’i iki buçuk yıl önce evlat edinmeye nasıl kaptırdığını ve o zamandan beri nasıl yedi aylık kızı Iris’i elinde tutmayı başardığını hızlıca konuşarak açıklamaya başlıyor.
Vicky 32 yaşında ve John’la şu anki ilişkisine kadar, yetişkin hayatının çoğunu istismarcı adamlarla harcamış. Sol kolunda, yıllardır kendine zarar vermesinin sonucu olan uzun bir yara izi var. En zor zamanlarını atlatmak için alkole bağımlı hale gelmiş ve bazen de uyuşturucu kullanmış. Onun deyimiyle, “çok hızlı dibe vurabildiği” şiddetli depresyon nöbetleri de geçirmiş.
Harry’e hamileyken onu değerlendirmeye bir sosyal hizmet görevlisi gönderilmiş, Vicky o olayı “o benden hoşlanmadı, ben de ondan hoşlanmadım” şeklinde hatırlıyor. “Bir başımıza olduğumuz zaman bana karşı çok acımasızdı. Beni tamamen yanlış değerlendirdi.” Sürekli tekrarlanan mahkeme celselerinin yarattığı stresle baş edemeyen Vicky geçici bir süreliğine olacağını düşünerek, hala küçük bir çocuk olan Harry’i kendi isteğiyle korumaya verdi. Ancak, Vicky Harry’nin şiddete meyilli babasını görmeye devam ettiği için, sosyal hizmet görevlileri bebeğin güvende olmadığını düşündü, böylece Vicky onu bir daha asla alamadı.
Bir yıl sonra hamile kaldığı Iris’i de kolayca kaybedebilirdi. Ülke çapında, doğum sırasında ya da doğuma az kalasıya alınan bebeklerin sayısı 2008-2013 yılları arasında 802’den 2,018’e çıkarak iki buçuk kat arttı. Bebeği bu şekilde elinden alınan 10 kadından ancak biri bebeğini geri alabiliyor.
Vicky’nin farklı olmasının sebebi Leeds’te yaşıyor olması. Iris doğduğunda, Vicky’e Gail adında yeni bir sosyal hizmet görevlisi verildi, Gail Vicky’nin ve yeni hayat arkadaşının bebeklerini güvenli bir şekilde büyütmek için çaba göstermelerini desteklemeye istekli herkesi davet edebileceği “aile grup konferansı” yapmayı teklif ederek işe başladı. Sorunları çözmek için geniş aile toplantıları düzenleyen bir Yeni Zelanda geleneğine (şimdi burada yasal bir hak) dayanan bu konferanslar, alışılagelmiş dinamiklerin etkili bir şekilde tersine çevrilebileceğini gösteriyor. Normalde, perişan ve korkmuş anne-babalar, yerel otoritenin bir ofisinde, ailelerinin geleceğini belirleyen kararlar veren bir düzine profesyonelin karşısında otururlar. Leeds’te toplantı merkezini anne-babalar seçer, böylelikle mahallelerinde olurlar ve aileleri çoğunluğu oluşturur. Bir sosyal hizmet görevlisi ve bir toplantı koordinatörü kuruldan gelen tek temsilcilerdir. Bu çok büyük bir kültürel değişim.
“İlk başta bu kadar hevesli değildin, değil mi” diye soruyor Gail. Vicky ailesini o kadar uzun zamandır görmemişti ki kimsenin geleceğine inanmıyordu. Oysa sonunda uzak düştüğü annesi ve küçük erkek kardeşi toplantıya katıldı. Vicky “John’un babasının ve arkadaşlarından bazılarının da katıldığını” hatırlıyor. Yerel otoritenin kaygıları açıkça bildirildi ve grup plan yapmak üzere yalnız bırakıldı. Vicky’nin ruhsal sağlığının bozulduğunu göz önüne alarak ona yardım etmek için pratik yöntemlere odaklandılar. “Bunun gerçekten işe yaramasını istedik” dedi Gail “ama yaracağından emin değildik.”. Iris hala çocuk koruma programı kapsamında olmasına rağmen Vicky’le eve döndü. Vicky yüzünü aydınlatan bir gülümsemeyle “artık orda değil” diyor. Dört ay önce Iris çocuk koruma kayıtlarından çıkarıldı.
“Bu empatiyle olur, suçlamayla değil” diyor Leeds’in çocuk sosyal hizmetleri baş şefi Saleem Tariq. Tariq’e göre, aile planlarının %98’i konferanstan sonra kurul tarafından onaylanıyor. Leeds’in tavır değiştirmesi, yaklaşık yedi yıl önce Ofsted’in çocuk koruma sistemini “yetersiz” görmesiyle yarattığı kriz tarafından teşvik edildi. Richardson o zamanlarda işe alınmıştı ve Leeds’in amacının bölüm sıralamasında “iyi” seviyesine yükselmekten daha büyük olması gerektiği konusunda ısrar etti. “Şöyle sorduk: ‘Leeds’te çocuk olmak nasıl bir his?’” diye hatırlıyor “Bir grup için, harika bir şey. Endişe veren sayıdaki bir grup içinse, o kadar da harika değil.” “Sonra şöyle sorduk: ‘Peki ya şehrin büyüme stratejisinin tam kalbine çocukları koyarsak?’”
Kurul tam olarak bunu yapmak için oy verdi ve 2011’de Leeds çocuk dostu bir şehir haline geldi; Richardson’un dikkatle belirttiği üzere, Leeds stratejisini öncelikle çocukların refahını artırmaya ve “güvenli ve düzgün bir şekilde” devlet tarafından bakılan çocuklara olan ihtiyacı azaltmaya odakladı. “Aile kavramı yirmi birinci yüzyılın en önemli fakat hak ettiğinden çok daha az yatırım yapılan kamu hizmetidir.” diye ısrar ediyor. Açıkçası, çocuğun alınmasının yapılması gereken en doğru şey olduğu durumlar da var, ama Leeds yaklaşımı için çok önemli olan bir şey var diyor Tariq, ve bu da “anne-babalar ve geniş aile arasında güven oluşturacak bir ilişki geliştirmenin, riskin etkili bir şekilde yönetilebilmesi anlamına geleceğine inanmaktır. Bu süreçte kurduğunuz ilişki ve güven sayesinde, anne-babaların değişme ihtimali daha fazladır.”
Çocuk koruma sisteminin riskten çok sakındığına herkes inanmıyor. Çocuk Müdürlüğü’nün ailedeki çocuk istismarı hakkındaki 2015 raporunun tahminlerine göre, sekiz kurbandan sadece biri yasal otoritelerin kayıtlarına ulaşıyor; “çocuk cinsel istismarının ölçeği şu anda mücadele edilenden çok daha geniş” ibaresi yer alıyor raporda. “Bu ülkenin, çocuk istismarı saptamadaki berbat derecede olan oran düşüklüğü” olarak bahsi geçen görüş dikkate alındığında, daha fazla ve daha iyi kalitede sevklere ihtiyaç var, daha azlarına değil diye belirtiyor Tom Perry. Perry bir istismar mağduru ve hükümeti bütün düzenlenmiş faaliyetlerde çalışan profesyoneller için etkili bir zorunlu raporlama yasası çıkarmaya teşvik eden Mandate Now basın grubunun kurucusu. Perry, “bütün sevklerin neredeyse yarısını yapan bu profesyoneller eğer istismardan şüphelenecek mantıklı dayanakları varsa yasa gereği bildirmekle yükümlü olmalılardır” şeklinde belirtiyor. Zorunlu raporlama fikri sosyal koruma sektöründe çok da hoş karşılanmadı: mesaj çocuk hizmetlerinin anında hiçe sayılması demekti. Aslında, diyor Perry, Batı Avustralya’daki bir zorunlu raporlama çalışması, raporlama oranının ilk başlarda üçe katlandığını gösterdi. Ancak, istismar saptama oranı da aynı orantıda arttı.
’Daha fazla raporlama alamayız çünkü aşırı yüklendik’ diye bir laf vardır.” diyor Perry. “O halde, istismar edilen ama raporlanmayan çocuklara ne olacak? Zorunlu raporlama, işlevsel bir çocuk koruma sisteminin çok önemli bir unsurudur. Eğer devlet, sistemi eşlik eden bir yatırımla tanıştırmayı reddederse, o zaman çocuk korumanın bir öncelik olmadığını söylüyor demektir. ” Elbette istismar edildiği anlaşılan her çocuk ailesinden alınmıyor, Perry’nin demek istediği şuydu; eğer bir çocuğa yardım edilecekse, otoritelerin onlara çocuğun zarar görüyor olma ihtimalini söyleyebilen daha iyi yöntemlere ihtiyaçları vardır.
Essex’te ADCS başkanı Dave Hill’in çocuk servisleri müdürü olarak görev yaptığı şu sıralarda, beş yıl öncesine kıyasla koruma altında olan 600 daha az çocuk var. Leeds’te olduğu gibi, Essex’teki azalma ailelerin bir arada kalmalarını desteklemek için yoğun bir şekilde çalışılan “bilinçli bir politika” sayesinde elde edildi. Bunun, çocuklar korunmaya ihtiyaç duyduğunda hızlı müdahale yapılması önünde engel oluşturmadığını üzerinde duruyor Hill, ama “o dönemde ciddi emniyet sorunları azaltıldı.”
Peter Connely’nin ve daha yakın zamanda gündeme gelen olaylardan istismarcı ailesiyle yaşaması için mahkeme tarafından geri verilen Ellie Butler’ınki gibi sansasyonel ölümler bazen meydana gelecek, diyor Hill. Ancak, çocuk korumada üst düzey çalışan diğerleriyle benzer olan iddiasına göre, “bu tür vakalar riskten kaçınan uygulamalara sevk etmemeli.”
Hill’in dediği gibi, çocukların güvenli olan noktaya kadar kendi ailelerinin içinde yaşayabildiklerini sağlama almayı amaçlayan “bariz, ahlaki bir görev” vardır. “Mükemmel aileleri ararken çok fazla zaman ve efor harcıyoruz,” diyor. “Tecrübelerime göre, çoğunlukla mükemmel olmayan aileler var. Zorlukları yenme gücü çok kez iyi deneyimlerden ziyade daha az iyi olan deneyimler aracılığıyla inşa edilir. Bu gerçeği daha kabullenici olmalıyız.”
Bazı isimler değiştirilmiştir.
Bu yazı, Hayat Sende Derneği için aşağıdaki bağlantıdan Türkçe’ye “Gayriresmi resmiden üstündür.” ilkesiyle çevrilmiştir.
Yazının orijinal linkline ulaşmak için tıklayınız.
Siz de Hayat Sende’ye bağışta bulunun, koruma altındaki çocuk ve gençlerin hayatlarına umut olun. Bağışlarınız için tıklayın.