Doğru Sözlük - Hayat Sende Derneği Skip to content

DOĞRU SÖZLÜK

Eşitlik dilde başlıyor!
Dilimiz düşüncelerimizi ve böylece de toplumu şekillendiriyor.

Türkiye’de devlet korumasında yetişen çocuk ve gençler, haberlerde ve filmlerde çoğunlukla; potansiyel suçlu, şiddet eğilimli veya cinsel istismar mağduru olarak yansıtılıyor; bağımsız birer özne olarak yer almak yerine haberin veya senaryonun nesnesi konumuna getiriliyorlar. Farkında olmadan bu tür etiketlemeler kullanan medya mensupları, toplumsal bir soruna değinmeye ya da çocuk ve insan haklarını gündeme getirmeye çalışırken, ister istemez toplumsal önyargılarımızı pekiştirmiş ve devlet korumasındaki bireyler ile toplum arasındaki mevcut sosyal duvarları daha da güçlendirmiş oluyorlar. Medyanın baskın dili, çoğu zaman bizim de gündelik hayatta kullandığımız sözcükleri oluşturuyor, söylemlerimizi etkiliyor.

Biz de devlet korumasındaki çocuk ve gençlere yönelik medyadaki ve toplumdaki hatalı söylemleri zaman içinde hep birlikte düzeltmek, ortak bir iletişim dili oluşturmak ve uzun vadede kolektif bilinçte etkili bir dönüşümü hayata geçirmek için Doğru Sözlük çalışmasını hazırladık.

Siz de etiketleme ile mücadele etmek ve dönümüşüm bir parçası olmak için Doğru Sözlük çalışmamızı inceleyebilir, günlük yaşantınızda “doğru” kelimeleri kullanabilirsiniz.

Çocuk korunmaya muhtaç değildir. Çünkü korunma onun en doğal hakkıdır. Tıpkı sevgiye muhtaç olmadığı gibi... Çünkü sevilmek çocuğun en doğal hakkıdır. “Korunmaya muhtaç çocuk” kavramı ise, bu doğal hakkı çocuğun elinden alır. Muhtaç ifadesi ile ihtiyaç ifadesi aynı kökten gelmekle birlikte Türkçede iki farklı anlam içermektedir. Muhtaç kelimesine bir acizlik anlamı yüklenmişken ihtiyaç kelimesi daha doğal bir durumu ifade etmektedir. Çünkü her insanın çeşitli yasa ve uygulamalarla korunmaya ihtiyacı vardır. Bu nedenle “korunmaya ihtiyacı olan” çocuk ifadesini kullandığımızda, muhtaçlık kavramı üzerinden değil, hak temelli bir yaklaşım üzerinden aşama kaydedebileceğiz.
Koruma altındaki çocuklar medyada sıklıkla “kimsesiz” ve “yetim” olarak anılmaktadır. Oysa devlet korumasındaki çocuklar kimsesiz değil, yalnızca ailenin ölümü, ekonomik yetersizliği, ihmal ve istismarı gibi çeşitli nedenlerle biyolojik ailesi yanında korunup bakılamayan çocuklardır. Koruma altında bulunan çocukların %80’inin annesi veya babası hayattadır. “yetim” ve “kimsesiz” kelimelerine toplumda yüklenen bir acizlik anlamı bulunmaktadır. Yurt Çocuğu” ve “Yuva çocuğu”,medyanın da etkisiyle çoğu zaman toplum gözünde şiddete eğilimli, yaramaz, ahlaken düşkün anlamlarını çağrıştırmakta ;. Devletin bakım ve himayesinde yetişen çocukları işaret etmek istiyorsak “devlet koruması altında yetişen çocuk” ifadesini kullanmalıyız. Ancak unutmamak gerekir ki çocuk çocuktur, önünde bir sıfata gerek yoktur.
Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde babası ölmüş çocuklar için “yetim”, babası ölmüş çocukların yaşadıkları kurumlara da “yetimhane” denilmektedir. ”Yetimhane” ifadesi özellikle film ve dizilerde çocukların sürekli şiddet gördüğü, ihmal ve istismara uğradığı yerler olarak resmedilmektedir. “yetimhane”de büyüyen çocuklar sorunlu, suçlu, haylaz, uyumsuz olarak gösterilmektedir. Dolayısıyla koruma altında yetişen çocukların “yetimhane”de büyüdüğünü söylemek hem çocuklara yönelik olumsuz algıları beslemekte hem de Türkiye’de “yetimhane” bulunmadığı için yanlış bir kullanım olmaktadır. Devletin bakım ve korumasında hayata hazırlanan çocukların kaldığı kuruluşları ifade ederken “çocuk evleri” “çocuk evleri sitesi” ve “çocuk bakım kuruluşları” ifadelerini kullanmak doğru olacaktır.
“Evlatlık” ifadesi çocuğu bir “mal” olarak tanımlar. Bu sözcük, aile içine sonradan dahil olduğunu çocuğa ve ailenin çevresine her zaman hatırlatır. Çocuğu dışarıda tutan, içeriye bütünüyle almayan bir sözcüktür. Bir türlü tam evlat olamama fikrini ayakta tutar. “Evlat edinilen” ise, Doğru Sözlük’te yerini almalıdır çünkü çocuğu kucaklar, benimser ve evlat yerine koyar.
Devlet korumasında büyüyen çocuk ve gençlerin ailenin bir parçası olmalarını sağlamalıyız. Bunun için ilk başta kullandığımız sözcükleri değiştirmeliyiz. Çocuklar meta değildir; alınıp satılmazlar! Almak-vermek bir meta çağrışımı yapmaktadır. O zaman neden “evlatlık alma” yerine “evlat edinme” ve “koruyucu aile olma” sözcüğünü kullanmıyoruz? NOT: Evlat edinme ve koruyucu ailelik iki farklı bakım modelidir.
Çocuğu ailenin bir bireyi gibi görmeyen ve dışlayan “evlatlık” sözcüğü başlı başına hatalı bir kullanımken, "evlatlık verme" ifadesinden çocukların bir meta gibi alınıp verilmesi anlamı çıkmaktadır. Devlet kurumlarında çalışan görevlilerin veya evlat edinmek üzere başvuran ailelerin bile zaman zaman farkında olmadan kullandığı “çocuk verme” kalıbı yerine “çocuğu evlat edindirme”yi kullanalım.
Koruyucu aileler ve evlat edinen aileler sıklıkla “Gerçek çocuğun mu?” “Öz çocuğun yok mu?” gibi sorularla karşılaşmaktadır. Oysa bir aileye dahil olan, o aile ortamında hayata hazırlanan, ailenin iyi ve kötü günlerinde ailenin içinde varolan çocuk o ailenin gerçek çocuğudur. Kan bağını ifade etmek için ise “biyolojik çocuk” ifadesi kullanılmalıdır.
Koruyucu aile ve evlat edinen aileleri yanında hayata hazırlanan çocuklar sıklıkla “Gerçek annen baban kim?” “Öz ailen nerede?” gibi sorularla karşılaşmaktadır. Oysa çocuğa emek veren, çocuğu ailenin bir bireyi olarak benimseyen, özen yükümlülüğünü üstlenen ve hayatları boyunca onlara destek olan kimse “gerçek anne-baba” odur. Bu nedenle çocuğun kan bağı olan kişi ve aileyi ifade ederken “biyolojik aile” ifadesi kullanılmalıdır.
Çocuk ve fuhuş sözcüklerinin yan yana kullanılması ne etiğe ne de hukuka uygundur. “Fuhuş yaptırılan genç kızlar” veya “fuhuşa teşvik edilmiş çocuklar” gibi kalıplar yerine, “cinsel istismara uğramış çocuklar” demeliyiz. Çünkü Türk Ceza Kanunu ve Çocuk Koruma Kanunu’na göre kişi 18 yaşından önce ergin olsa da çocuk sayılmaya devam eder. 18 yaş altındaki bireylerin fuhuşa yönlendirildiği her vaka başlı başına “çocuğun cinsel istismarı” anlamına gelmektedir. Bu da yalnızca suç değil, aynı zamanda ciddi bir toplumsal ahlak sorunudur.
Çocuklar bazen içinde bulundukları şartlar ve yetişkinler tarafından suç teşkil eden süreçlere itilebilirler. Çocukların gelişim süreçleri yetişkinlerden farklılaşmakta, “suç” teşkil eden süreçlere ilişkin kavrayışları tam olmamaktadır. Bu nedenle suça sürüklenen bir çocuktan bahsederken “çocuk suçlu, suçlu çocuk, suç işleyen çocuk” ifadelerini kullanmak çocuğu etiketlemekte, çocuğun yönlendirilebilir doğası ve çocuğun içinde bulunduğu çevre faktörü göz ardı edilerek çocuk hedef gösterilmektedir. Bu nedenle suç teşkil eden bir eylem içesinde bulunan bir çocuktan bahsederken “suça sürüklenen çocuk” ifadesi kullanılmalıdır.