“Her İnsan Engelli Adayıdır” sözünün doğruluğuna şeksiz şüphesiz hepimiz katılırız. Çünkü insanın yaşayabileceği kazalar sonucunda, kişinin vücudundaki işlevsizlik dolayısıyla kalıcı hasarlar oluşabilir. Oluşan hasarların da insanın hayatını devam ettirmede ciddi sorunları beraberinde götürdüğü de malumdur. “Engellilik” kavrama çoğunlukla bedensel işlevsizlikle alakalandırılır, halbuki engelliliğin bedensel olduğu gibi; zihinsel ve ruhsal olanı da vardır. Engelli kavramı Türk Dil Kurumu’na göre: Doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal veya sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmiş, toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılama güçlükleri çeken kimse olarak tarif edilir.
Günümüz Türkiye’sinde, Engelli bireylere dönük hukuksal zeminde oldukça kapsayıcı ve yapıcı maddeler vardır. Sosyal Hizmetler Kanunu ile birlikte Engelli bireylerin de korunması, hayatlarının kolaylaştırılması ve kendilerine yetebilmeleri için hatırı sayılır miktarda düzenlemeler ve hizmetler sunulmuştur. Ancak hukuku, yazınsallıktan fiile geçirecek insanların yeterince olmayışı bu kaidelerin uygulanmasında çok büyük eksiklikler ve dolayısıyla ihmaller ortaya çıkarmıştır. Rehabilitasyon merkezlerinde çalışan; hemşire, doktor, bakım personeli ve diğer yardımcı hizmet sınıflarından tutun; öğretmen, idareci ve bürokratik yöneticilere varıncaya kadar insan kalitesinin liyakatle ölçülmeyip aidiyete göre değer kazandığı bütün sistemlerde en mükemmel kanunlar bile duvar kâğıdı olarak kalır. Hayatın işleyişinde, toplumla bütünleşebilen insanların bile bu sorunlara bağlı olarak ciddi zorluk ve sıkıntılar yaşamasına karşın özel gereksinimli bireylerin bu sorunlardan etkilenmesi çok daha derin ve onulmaz yaralarla kendini göstermektedir.
Temel insani ilkelerin ve hukukun ortaya koyduğunun aksine bugün Rehabilitasyon Merkezlerinin faaliyeti; engelli bireylerin topluma kazandırılması, öz bakım becerilerini edinmesi ve bir insan olarak yaşamasına adeta pranga vurmaktadır. Daha çok mekansal iyileştirmeler ve devamlılığı olmayan dönemsel çalışmalar engelli bireylere kısa süreli bir tatil havası vermektedir. Engelsiz Yaşam Merkezleri-Evi gibi farklı yöntemlerle fiziksel alana dönük iyileştirmeler olsa da bu icraatlar etkisiz kalmakta, engelli birey için lazım gelen ilgi, alaka, sevgi ve eğitim ihmal edilmektedir. Kurumlarda çalışan tüm personelin ihtisas alanı, özel gereksinimli bireylere dönük ayrıca bir eğitimi olup olmadığına bakılmaksızın istihdam edilmesi, medyadan da öğrendiğimiz örneklerle beraberinde çeşitli istismarları getirmektedir. Bazen kurum personelinin yönlendirmesi, bazen de iş bilmez diplomalı hekimlerin kırmızı reçetelerle verdikleri antidepresan ve türevi ilaçlar engelli bireyleri hayattan koparıp uyku halinde yaşamalarına sebebiyet vermektedir. Bugün medya tarafından pek nadir aktarılan haberlerin pek çoğu şiddet olaylarını içermekte ve bu şiddetin temelinde de aynı ehliyet-liyakat sorununun olduğu bilinmektedir. Şiddetin her türlüsüne karşı olmak gündeme göre söylenen sözden öte olmalıdır. Şiddeti doğuran sebepleri ortadan kaldırmadan, mağduru koruyacak önlem alınmadan kurulan her cümle en basit ifade ile ikiyüzlülüktür.
Engelli bireylerin, toplum içinde serbestçe gezip, adeta ‘’normal insanları’’ rahatsız etmemeleri için kullanılan rehabilitasyon merkezleri ve işleyişleri ya düzeltilmeli ve gerçek manada ‘’rehabilite’’ etmelidir ya da kapatılmalıdır. Bugünkü işlevi bir anlamda da açık ceza evi gibi çalışan bu kurumların eksiklerinin başında kalifiyeli idarecilerin ya azlığı ya da hiç olmayışıdır. Kötülük kötülüğü doğurur sözü bu manada kendini göstererek hemen hemen bütün personelde aynı sonucu doğurmaktadır. Tabii burada işini hakkıyla yapan, buradaki insanları işinin gereği değil, bir Allah kulu, sırf insan olduğu için seven ve onlara dokunmaya çalışan her bir çalışanı anmak ve varlıklarını bilmek bir nebze de olsa bizi rahatlatan unsurlardandır. Selam olsun onlara, sevgi olsun, aşk olsun.
Engelli üç kardeşe sahip olup, ikisinin Rehabilitasyon Merkezlerinde kaldığını belirterek, ağabeyleri olarak yaşadıkları sorunları gören, tahlil eden bir vatandaş olarak yaşadığım hadiseyi size anlatmak istiyorum. 24 yaşında bir kardeşim 18 yaşında bir kardeşim Rehabilitasyon Merkezinde zihinsel gerilik (mental retardasyon) tanısı ile kalmaktalar. Esasında 2 kardeşimle beraber koruma altına alınmış ve Yetiştirme yurduna yerleştirilmiştik. Zihinsel durumlarına karşılık 5-6 yıl sonra Rehabilitasyon Merkezlerine gönderildiler. Gerçekte sorun anne-babamızın sağ fakat ebeveynlik bilincinden yoksun oldukları için ne sevgi, şefkat ne de temel öz bakım ve becerilerini öğretmede yeterliydiler. Benim şansım ya da talihim ne ki böyle ‘’normal’’ oldum bilmiyorum, fakat bebeklik dönemimde yengem ve amca çocuklarımın benle ilgilenmesi ve alakadar olması şimdilik çıkarsamalarım arasında. Aynı şans çeşitli sebeplerle kardeşlerimde olmadı, dolayısıyla az da olsa bu ilgi ve alakadan, şefkat ve sevgiden mahrum kaldılar. Bu şartlar içerisinde Yurda ve akabinde Rehabilitasyon Merkezine gönderilen kardeşlerimin 18 yaşında olanının kaldığı yerde ilaç olabildiğince vermediler ve bugün uygulamalı iş okulunu (lisesi) bitirme aşamasına geldi. Ancak 24 yaşındaki kardeşim kendisine gösterilmesi gereken ilgi alaka ve eğitimden yoksun, hayatın olağan akışı içindeki yaşantısından başka bir eğitime tabi tutulmadığı ve en önemlisi böyle bir çabayı göstermekten kaçınıldığı veya gerektiği ölçüde verilmediği için bugün sözüm ona epilepsi, şizofreni ilaçları kullanan bir ‘’bağımlı’’ haline geldi. 24 yaşındaki kardeşimi izne aldığımda beraberinde verdikleri ilaçları görünce resmen şok oldum. Yüksek dozda 2-3 tane anti-depresan, epilepsi ve şizofreni tedavisinde kullanılan ilaçlar toplam 6 tane ilaç vardı. Onda olmayan Yetiştirme Yurdunda kaldığımız süreçte asla böyle bir sorunu olmadığı halde resmen insan dışı bir varlığa dönüştürdükleri kardeşim ne eskisi gibi düzgün cümle kurabiliyor, ne de eskisi gibi algı ve bilinci açık oluyor. Durumu Cimer üzerinden ayrıntılı anlatıp burada da sunduğum önerileri yazmama karşılık, bu ilaçların kendisine doktor kontrolünde verildiği cevabı hakikati bir kez daha gün yüzüne çıkartmıştı.
Kardeşim üzerinden anlatıp sizlere izah etmeye çalıştığım şey: Rehabilitasyon Merkezlerinin pek çoğunun bugün Engelli insanları rehabilite etmekten çok antidepresan ilaçlarıyla uyutulup hasta edildikleridir. Buna kılıfları hekim kontrolüyle verildiğidir. Toplumdan izole ederek, ilaçlarla uyuttukları insanların insan gibi muamele ile topluma kazandırılması gerekliliğidir. Hekimlerin bilgisine ve ilacın gerekliliğine inanıyorum. Ayrıca ettikleri yemine sadık kalıp işini layıkıyla yapan hekimlerimizi saygı ve sevgiyle anıyorum. Ancak ısmarlama ilaç yazma ya da baştan savarak ilaç yazmanın ne gibi sonuçlar doğurduğunu birinci elden tecrübe etmiş bulunmaktayım. Bunun için lütfen ilaçlarla rehabilite yerine; sevgiyle, aşkla, eğiterek öğreterek rehabilite edin…
Bu yazı koruma altında yetişen 25 yaşındaki Ahmet tarafından kaleme alınmıştır.
Hayat Sende’nin toplumsal pozitif dönüşüm mücadelesine destek vermek için tıklayınız.